Avrupa'da esen ırkçılık rüzgarları

 

 

Dünya üzerinde gerçekleÅŸen pek çok bölgesel savaşın, iç savaÅŸların ya da çatışmaların altında farklı ırklar arasında süregelen düÅŸmanca duygular yatmaktadır. Birçok ülkede halen devam etmekte olan beyaz ırkın siyah ırka karşı saldırgan tutumunda, yakın tarih içinde çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanan Nazi kökenli Ari ırk fikrinde ya da Afrika'daki ülkelerde görülen kabile çatışmalarında karşımıza çıkan, iÅŸte bu "soy koruyuculuÄŸu" yani "ırkçılık"tır. Bu anlayış içinde bir ırkın diÄŸerinden fiziksel ya da zeka açısından üstün olduÄŸu, üstün olanın diÄŸerine saygı, sevgi, merhamet duymasının gereksiz olduÄŸu, hatta ikisinin bir arada bulunmasının bile yanlış olacağı iddia edilir. Oysa bu, son derece çarpık ve vahÅŸice bir yaklaşımdır. Çünkü bu anlayışa göre farklı halkların var olmalarına gerek yoktur ve tüm "farklı olanlar" ortadan kaldırılmalıdır.

Böyle bir anlayışın ise tüm dünyayı sonu gelmez bir çatışmanın içine sürükleyeceÄŸi açıktır.Kuran ahlakında ise farklı halkların ve kabilelerin yaratılmasının nedeni "insanların birbirleriyle tanışmaları" olarak bildirilir. Bu çeÅŸitlilik Allah'ın yaratışındaki bir güzelliktir. Bir insanın daha uzun boylu, birinin kısa boylu olması, bir kiÅŸinin teninin beyaz diÄŸerinin sarı ya da siyah renk olmasının hiçbir önemi yoktur. Bunlar Allah'ın takdir etmesiyle olmuÅŸtur ve her bir yaratılışta çok büyük güzellikler, hikmetler ve incelikler saklıdır. Bir kiÅŸinin farklı renkte ya da farklı fiziksel özelliklerde olması o kiÅŸiye ne bir üstünlük katar, ne de diÄŸerlerinden aÅŸağı bir konuma sokar. KiÅŸiler arasındaki tek üstünlük Allah'a olan yakınlıktadır. İman sahibi bir kiÅŸi tek üstünlüÄŸün takva ile, yani Allah korkusu ve Allah'a imandaki üstünlükle, olduÄŸunu çok iyi bilir. Allah Hucurat Suresi'nde bu gerçeÄŸi ÅŸu ÅŸekilde bildirir:

 

 

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir diÅŸiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (ÅŸeklinde) kıldık. Åžüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca deÄŸil) takvaca en ileride olanınızdır. Åžüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

 

 

 

Ancak ırkçılığın geçmiÅŸ yıllarda olduÄŸu gibi günümüzde de bu kadar ÅŸiddetlenmesinin nedenleri arasında kendisine fikri bir temel bulması da sayılmalıdır. Bir vahÅŸet olarak karşımıza çıkan ırkçı anlayışın sözde bir bilimsel dayanağı vardır. Bu sözde bilimsel dayanak, Darwin'in evrim teorisidir. Evrim teorisinin adını ilk kez duyanlar bunun sadece biyolojinin ilgi alanına girdiÄŸini ve kendi yaÅŸamları açısından bir önem taşımadığını düÅŸünebilirler. Oysa gerçekte evrim teorisi, biyolojik bir kavram olmanın ötesinde, yaygın kitleleri etkisi altına almış ırkçılık gibi çarpık felsefelerin de altyapısını oluÅŸturur.

Irkçılığın "Sözde" Bilimsel Dayanağı


Darwin, teorisini ilk ortaya attığı zaman dönemin bilim adamları arasında yaygın bir kabul görmemiÅŸti. Özellikle fosil bilimciler, onun bu iddiasının hayal ürününden baÅŸka bir ÅŸey olmadığının farkındaydılar. Ancak buna raÄŸmen Darwin'in teorisi zaman içinde daha fazla destek buldu. Çünkü Darwin, bu teoriyle birlikte, 19. yüzyılın hakim güçlerine bulunmaz bir temel saÄŸlamış oluyordu.

Evrim fikri, Darwin'in Türlerin Kökeni isimli kitabıyla yaygınlık kazanırken, Avrupalılar da diÄŸer kıta ve medeniyetlere yayılmayı sürdürüyorlardı. BaÅŸta İngiltere ve Fransa olmak üzere, Avrupalı devletler Güney Asya'nın önemli bir bölümünü, Afrika'nın neredeyse tümünü ve Latin Amerika'nın bir kısmını kolonileÅŸtirmekle uÄŸraşıyorlardı. Kuzey Amerika'da ise kızılderili katliamı sürüyordu. Kısacası 19. yüzyılın ikinci yarısında, Batılı nedeniyetler diÄŸer medeniyetleri yaÄŸmalıyorlardı. Hiçbir hak sahibi olmadıkları bir ülkeyi zorla ele geçiriyorlar, sonra bu ülkedeki insanları baskı altına alıyorlar ve ülkenin kaynaklarına el koyuyorlardı. Ancak Batı, yaptıklarına meÅŸruiyet saÄŸlayacak bir açıklama bulmak zorunda hissediyordu kendini. İşte Darwinizm bu noktada emperyalistlere büyük bir fırsat sundu. Bu teoriyle birlikte sömürülen halkların "bir tür hayvan" oldukları düÅŸüncesine "sözde" bilimsel bir dayanak göstermek mümkün hale gelmiÅŸti.

Darwin, teorisinin insan hakkındaki kısmını, 1871 yılında yayınlanan İnsanın TüreyiÅŸi adlı kitabında açıkladı. Bu kitapta, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini öne sürüyordu. Ancak Darwin'in ilginç bir düÅŸüncesi daha vardı. Ona göre bazı ırklar, diÄŸer insanlara göre daha çok evrimleÅŸmiÅŸ ve ilerlemiÅŸlerdi. Bazı ırklar ise, neredeyse hala maymunlarla aynı düzeydeydi. Darwin'in teorisinin ikinci bir önemli yönü daha vardı. Darwin, canlıların ve insanların geliÅŸimini "yaÅŸam mücadelesi" kavramına dayandırıyordu. Ona göre, doÄŸada acımasız bir yaÅŸam mücadelesi, daimi bir çatışma vardı. Güçlüler her zaman güçsüzleri alt ediyor ve geliÅŸme de bu sayede mümkün oluyordu.

Darwin, bu yaÅŸam mücadelesi kavramının insan ırkları arasında da geçerli olduÄŸunu öne sürdü. Türlerin Kökeni kitabına koyduÄŸu alt baÅŸlık bile, onun insanlığa ırkçı bir açıdan baktığını gösteriyordu: "Türlerin Kökeni, DoÄŸal Seleksiyon ve YaÅŸam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması Yoluyla".

Darwin'e göre kayırılmış ırklar, Avrupalılardı. Kızılderililer, Afrikalılar ve diÄŸer her türlü yerli halk ise evrim sürecinde geri kalmış ırkları oluÅŸturuyorlardı. Bu çarpık anlayışa göre, insanların maymunları ya da diÄŸer hayvanları ehlileÅŸtirmeleri ve kullanmaları nasıl meÅŸru ise, bu geri ırkları ehlileÅŸtirmeleri, onları köle olarak kullanmaları, topraklarına el koymaları, hatta öldürmeleri de o kadar meÅŸru idi. Darwin kitabında bu ırklarla ilgili ÅŸöyle söylüyordu:

 

 

 

Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahÅŸi ırkları yeryüzünden tamamen silecek ve onların yerine geçecek. Öte yandan insansı maymunlar da kuÅŸkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boÅŸluk daha da geniÅŸleyecek. 1

 

 

 

Bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, Darwin tam bir ırkçıydı. Avrupalılar'ın, dünyanın diÄŸer ırklarından üstün olduÄŸunu ve onları zaman içinde köleleÅŸtirip yok edeceklerini düÅŸünüyordu. Darwin'in ileri sürdüÄŸü evrim kuramının toplumlara uygulanması ile geliÅŸen bu teori, Sosyal Darwinizm olarak adlandırıldı ve hem emperyalizmin en büyük meÅŸruiyet gerekçesi, hem de ırkçılığın en büyük dayanağı haline geldi. Sosyal Darwinizm'in en büyük popülarite kazandığı ülkelerden biri ise Almanya oldu.

Naziler ve Darwinizm


Neo-Naziler'in Darwin'in evrim teorisinden ilham almaları bir rastlantı deÄŸildir. Çünkü Darwinizm, en başından beri Nazi ideolojisinin ayrılmaz bir parçası olmuÅŸtur.

Nazizm, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Almanya'da doÄŸdu. Nazi Partisi'nin lideri, hırslı ve saldırgan bir kiÅŸiliÄŸe sahip olan Adolf Hitler'di. Hitler'in dünya görüÅŸünün temelini ise ırkçılık oluÅŸturuyordu. Hitler Alman milletinin asli unsurunu oluÅŸturan Ari ırkın, diÄŸer tüm ırklardan üstün olduÄŸuna ve onları yönetmesi gerektiÄŸine inanmıştı. Ari ırkın yakında bin yıllık bir dünya imparatorluÄŸu kuracağını hayal ediyordu. Hitler'in bu ırkçı teorilerine bulduÄŸu bilimsel dayanak ise, Darwin'in evrim teorisiydi.

Hitler'in fikirlerine deÄŸer verdiÄŸi kiÅŸilerden biri, ırkçı Alman tarihçi Heinrich von Treitcshke idi. Treitcshke, Darwin'in evrim teorisinden ÅŸiddetle etkilenmiÅŸ ve ırkçı görüÅŸlerini de Darwinizm'e dayandırmıştı. "Uluslar ancak Darwin'in yaÅŸam kavgasına benzer ÅŸiddetli bir rekabetle geliÅŸebilirler" diyordu. Treitcshke'nin diÄŸer bir ifadesi ise onun diÄŸer ırklara bakışını ifade ediyordu:

 

 

 

Sarı uluslar sanat yeteneklerinden ve siyasal özgürlük anlayışından yoksundurlar. Siyah ırkların görevleri ise beyazlara hizmet etmek ve sonsuza dek beyazların tiksintilerine hedef olmaktır. (çünkü) yamaklar olmaksızın hiçbir kültür var olamaz. 2

 

 

 

Darwinizm'in ve Nazizm'in geliÅŸmesinde büyük bir rolü olan, bu Sosyal Darwinizm'in faÅŸist yorumu, Friedrich Nietzsche'nin Darwin'i benimsemesiyle ilk önemli adımlarından birini atmıştı. Nietzsche, insanların çoÄŸunu "köle ahlakı"na sahip sefiller olarak görüyor, ancak aralarındaki az sayıda bir grubun "üstün-insan" olduÄŸunu düÅŸünüyordu. Aynı ayrım ırklar arasında da vardı; ırkların çoÄŸu sefildi, ancak bir tanesi "üstün ırk"tı. Bu vasıfların oluÅŸabilmesi için de sürekli bir savaÅŸ ve mücadelenin gerekliliÄŸine inanıyordu. Savaşın zaruri olarak gerçekleÅŸen bir kötülük olarak deÄŸil de, ırkların ya da milletlerin geliÅŸmesini saÄŸlayan bir iyilik olarak algılanması, Nietzsche'den sonra, her türlü ırkçılığın ve nasyonalizmin de temel inançlarından biri haline gelecekti. Nietzsche'nin aÅŸağıdaki sözü de bu yaklaşımı çok açık ifade eder:

 

 

 

Vicdandan, merhametten, bağışlamadan, insanların bu dahili zalimlerinden kurtulunuz; güçsüzleri baskı altına alınız, cesetleri üzerinden yukarıya tırmanınız. 3

 

 

 

Bu sözlerden de anlaşılmaktadır ki, dinsiz bir yapının oluÅŸturduÄŸu mantık bozuklukları sınır tanımamaktadır. Bu ifadelerde, Allah korkusu olmayan insanların zalimlikte, insaniyetsizlikte, bencillikte kısacası her türlü ÅŸeytani vasıfta ne kadar ileri gidebilecekleri görülmektedir. Hitler de teorilerini geliÅŸtirirken Darwin'in yaÅŸam mücadelesi fikrinden ilham aldı. Ünlü kitabı Kavgam'ın adını, bu yaÅŸam mücadelesi fikrinden esinlenerek belirlemiÅŸti. Hitler de, aynı Darwin gibi, Avrupalı olmayan ırkları maymunlarla aynı statüye koyuyor ve ÅŸöyle diyordu:

 

 

 

Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın, geriye maymun dansından baÅŸka bir ÅŸey kalmaz.4

 

 

 

Naziler'in evrimci görüÅŸlerinin temelinde, "öjeni" kavramı yatıyordu. Öjeni, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve saÄŸlıklı bireylerin çoÄŸaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Bu teoriyi ortaya atan kiÅŸiler de tahmin edilebileceÄŸi gibi Darwinistler'di: Charles Darwin'in oÄŸlu Leornard Darwin ve kuzeni Francis Galton. Öjeniyi Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kiÅŸi ise, ünlü evrimci biyolog Ernst Haeckel oldu. Haeckel, Darwin'in yakın bir dostuydu ve ona sürekli fikirler veriyordu. Bunlardan biri de sakat bebeklerin zaman geçirilmeden öldürülmesi, böylece evriminin hızlandırılmasıydı. Haeckel'in bir baÅŸka fikri cüzzamlıların, kanserlilerin ve akıl hastalarının acısız bir biçimde öldürülmeleri gerektiÄŸiydi. EÄŸer bu insanlar öldürülmezlerse topluma yük olmaları kaçınılmazdı.

Hitler iktidara geldikten sonra Haeckel'in fikirlerini kendi resmi politikası haline getirdi. Akıl hastaları, sakatlar, doÄŸuÅŸtan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel merkezlerde toplandılar. Bu çarpık anlayışa göre, Alman ırkının saflığını ve "sözde" evrimsel ilerleyiÅŸini bozan bu kiÅŸilere parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimatla öldürülmeye baÅŸlandı.

II. Dünya Savaşı'nı kaybeden Nazi imparatorluÄŸu, ardında milyonlarca masum insanın kanını bırakarak tarihe karıştı. Ama Nazi ideolojisine zemin hazırlayan toplumsal Darwinizm düÅŸüncesi, yaÅŸamaya devam etti. Hitler'den sonraki yıllarda ise Darwin'in bir baÅŸka sözü Naziler arasında çok büyük önem kazandı. Neo-Naziler Türklere yönelik giriÅŸimlerinde onun bu sözünden güç aldılar. Darwin, W. Graham'a yazdığı 3 Temmuz 1881 tarihli mektubunda, Türklere yönelik ırkçı yaklaşımını ÅŸöyle ifade ediyordu:

 

 

 

"DoÄŸal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyiÅŸine sizin zannettiÄŸinizden daha fazla yarar saÄŸladığını ve saÄŸlamakta olduÄŸunu gösterebilirim. DüÅŸünün ki, bir kaç yüzyıl önce Avrupa Türkler tarafından istila edildiÄŸinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya gelmiÅŸlerdi, ÅŸimdi ise bu çok kadar saçma bir düÅŸüncedir. Avrupalı Irklar olarak bilinen medeni ırklar, yaÅŸam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmiÅŸlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceÄŸine baktığımda, bu tür aÅŸağı ırkların çoÄŸunun medenileÅŸmiÅŸ yüksek ırklar tarafından yokedileceÄŸini görüyorum." 5

 

 

 

İşte Darwin'in Türklere yönelik bu ifadesi, özellikle de son on yılda Avrupa'da güç kazanan ırkçı hareketlere sözde bir dayanak saÄŸlıyordu. Buna göre "Türklere karşı yapılan her türlü saldırı evrimsel sürecin iÅŸlemesine bir yardım amacı taşıyordu ve medeni ırkların geliÅŸmesine fayda saÄŸlayacaktı".

Nazizm Avrupa'da hala çok güçlü

Son zamanlarda gazetelerde sık sık neo-Nazilerin Avrupa'da güç kazandıkları, gövde gösterileri yaptıkları ve eylemlerde bulundukları ile ilgili haberler okuyoruz. Üstelik eylemleri yapan gruplar bu kez hem iktidardaki hükümetlerden, hem yakın oldukları partilerden, hem de kendi halklarından çok büyük destek görüyorlar. ÖrneÄŸin sadece Almanya'da neo-Nazi olarak adlandırılan gençlerin sayısı 60 bini geçmezken, bu gençleri sempati ile bakan Almanların sayısı 10 milyona yakın. Bugün Almanya'da yasal olarak kurulmuÅŸ beÅŸten fazla Nazi yanlısı parti bulunuyor. Hollanda, İsveç ve Fransa gibi ülkelerde de ırkçı akımlar sürekli güç kazanıyor ve her ülkede yaÅŸayan azınlıklar üzerinde (özellikle de Kuzey Afrika kökenli Müslümanlar ve Türkler) karanlık etkileri görülüyor.

Bizim yakın tarihimiz de bu gibi üzücü saldırılarla, geride kalan gözü yaÅŸlı ailelerle dolu. ÖrneÄŸin gerek Almanya'da, Hollanda'da, gerekse diÄŸer Avrupa ülkelerinde çok yakın tarihlerde Türklere yönelik benzer giriÅŸimlerde bulunuldu. Özellikle de Almanya'da Türklere karşı çok ÅŸiddetli bir düÅŸmanlık dalgası her geçen gün güç kazanıyor. Yakın zamanda gerçekleÅŸtirilen bu olaylardan birkaçını biraz daha detaylı olarak hatırlamakta yarar var. Alman neo-Nazileri Kasım 1992'de Türkler'i hedef seçerek Mölln ÅŸehrinde katliam yapmışlardı. Ardından Mayıs 1993'de Solingen katliamında beÅŸ Türk'ün neo-Naziler tarafindan yakılması üzerine, Mölln'deki sahneler Solingen'de tekrar yaÅŸandı. Olayın Türk düÅŸmanlığından kaynaklanan ırkçı bir saldırı olduÄŸu açıktı. Hatta San Francisco Examiner gazetesinin 1 Nisan 1997 tarihli sayısında yayımlanan haberde:"Solingen'deki saldırı, Alman tarihinin Nazi döneminden bu yana en kanlı ırkçı saldırısıdır" deniliyordu. Yine aynı dönemlerde (1997) Heigerseelbach'da çıkarılan bir yangında ise bir Türk birinci kattaki evinin penceresinden atlamış ve yaralanmıştı. Polis, apartmanın arkasında çizilmiÅŸ halde Gamalı Haç bulunduÄŸunu söyledi. Bu olaylarla eÅŸ zamanlı olarak Detmold'ta meydana gelen olayda yanlarında bıçak ve beyzbol sopaları bulunan ve "Türkler dışarı" sloganı atan alkollü askerler iki Türk'e saldırmışlardı. Benzeri saldırıların ardından da olay yerinin yakınlarında Gamalı Haç çizimlerine rastlanıyordu.

Bundan baÅŸka Hollanda'nın Lahey kentinde Türkler'e yönelik bir saldırı daha gerçekleÅŸti. Söz konusu saldırıda da bir Türk kadın ve beÅŸ çocuÄŸu öldürüldü. Ardından Türkler tarafından düzenlenen yas yürüyüÅŸünden sonra yürüyüÅŸü düzenleyenlerin evlerine, üzerlerine Gamalı Haç çizilmiÅŸ imzasız tehdit mektupları geldi. Mektuplar "ölüm" tehditleri içeriyordu. Bunun yanısıra ölümle sonuçlanmayan, ancak maddi ve manevi büyük zararlara neden olan saldırılar dur durak bilmiyor. Camiler yaÄŸmalanıyor, evlerin ve okulların camları kırılıyor, kiÅŸilere yönelik tacizler gerçekleÅŸtiriliyor, gençler arası kavgalar ve yaralamalar bitmek bilmiyor. Ancak nedense bu insanlık dışı olaylara dur diyecek hiçkimse çıkmıyor. Hiçkimse köklü çözümler almak için giriÅŸimde bulunmuyor.

Saldırılar Almanya ve Hollanda ile sınırlı değil


Yakın tarihimiz dünyanın daha pek çok yerinde Türk soyuna mensup insanların maruz kaldığı bu tip insanlık dışı eylemlerle doludur. ÖrneÄŸin 80'li yıllar ve öncesinde Bulgaristan Türkleri'nin uÄŸradığı zulüm ve asimilasyon çalışmaları da bu konuya örnek verilebilir. Bulgaristan'daki soydaÅŸlarımızın zorla isim ve soyadları deÄŸiÅŸtirilmeye çalışılmış, Türkçe konuÅŸmaları yasaklanmıştır. Buradaki 2 milyon Türk'ün camilere ve mescitlere gitmeleri engellenmiÅŸ, ibadet hürriyetleri ellerinden alınmış, sünnet yasaklanmış, Türk okulları kapatılmış, üstelik bunlara karşı direnenler ölüme kadar varan cezalara çarptırılmışlardır. Ama tüm bunlara, bugün insan hakları savunucusu olarak geçinen ve her fırsatta Türkiye'yi eleÅŸtiren Batı dünyası sessiz kalmıştır. İşte bu ayrımcılığın sebebi Avrupa insanına geçmiÅŸten kalan ırkçı mirastır.

Öte yanda Sovyet Rusya zamanında da Rusya federasyonuna baÄŸlı Türkler asimile edilmeye çalışılmıştır. Sovyetler bu amaçla Türkler'i dağınık bölgelere yerleÅŸtirmiÅŸler ve baÄŸlantılarını tamamen kesecek formüller uygulamışlardır. Aynı ÅŸekilde Stalin döneminde Türkiye ile sınır bölgede yaÅŸayan Ahiska Türkleri yerlerinden koparılarak Sibirya baÅŸta olmak üzere Sovyetler BirliÄŸi'nin çeÅŸitli yerlerine dağıtılmışlardır. Yerlerine ise Hıristiyan Gürcüler yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Rusya'nın Kafkasya politikası Türkiye sınırında Hıristiyan Gürcü ve Ermenilerden oluÅŸan bir gayri müslim halk oluÅŸturarak, Türkiye'nin Türk dünyası ile irtibatını kesmek olmuÅŸtur. Kafkasya dışından Ermeniler göçmen olarak getirilmiÅŸ, suni bir Ermeni devleti oluÅŸturulmuÅŸtur. Azerbaycan ve Nahcivan arası Ermenilere verilerek bu iki bölgenin baÄŸlantısı kesilmiÅŸtir. Ruslar Türkler'i eski kültürlerinden koparmak ve aralarındaki Türk birliÄŸini bozmak için alfabelerini deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Önce Arap alfabesi kullanan Türkler'i Latin alfabesi kullanmaya zorlamışlardır. Türkiye'nin de Latin alfabesine geçmesi üzerine herhangi bir kültür birliÄŸini engellemek amacıyla SSCB'deki Türkler Kiril alfabesi kullanmaya zorlanmışlardır. Böylece Türkiye ve Türkler arasında tüm baÄŸlar koparılmaya çalışılmıştır.

Günümüz Almanya'sı Hitler'in İzinde

Hitler, Mussolini gibi faÅŸist liderlerin tarihin derinliklerine gömülmeleri, onların savundukları fikirlerin de yok olduÄŸu anlamına gelmemektedir. Bugün onların düÅŸüncelerini kendilerine örnek alan pekçok örgütlenme Avrupa ülkelerinde faaliyettedir. Özellikle de son yıllarda, Avrupa'nın birçok ülkesinde ırkçı ve faÅŸist hareketler yeni bir uyanış içindeler. Bu hareketlerin en başında ise Almanya'daki neo-Naziler ya da halk arasındaki kullanımıyla "dazlaklar" geliyor.

Neo-Nazilerin internet sayfalarında ise önemli bir isim ve bu kiÅŸiden yapılan önemli alıntılar dikkat çekiyor. Bu isim Charles Darwin. Çünkü Darwin'in düÅŸünceleri, ırkçı neo-Nazilerle çok büyük bir paralellik gösteriyor. Darwin'in yukarıda alıntı yaptığımız Türklere yönelik "aÅŸağı ırk" yakıştırmaları ile neo-Nazilerin ifadeleri arasında herhangi bir fark yok. ÖrneÄŸin bir neo-Nazi sitesinde Türkler için ÅŸu ifadelere yer veriyor:

 

 

 

"Mesela ben de bugün elimde olsa Türklerin büyük bölümünü gaz ocaklarında görmeyi isterim." 6

 

 

 

Neo-Nazilerin internet sayfalarında Türk düÅŸmanlığının konu edildiÄŸi bölümlerde Darwin'in Türk Milleti hakkındaki tutarsız ve akıl dışı iddialarına bolca yer veriliyor. Böylece, aynı Hitler'in ve o dönemin ırkçılarının yaptıkları gibi, Türk düÅŸmanlıklarına sözde bilimsel bir açıklama getiriyorlar. Sonuç Yukarıda saydığımız bu olaylar, dünya üzerindeki ırkçı hareketlerin sadece çok küçük bir bölümüdür. Ancak bu hareketlerin mutlaka önüne geçilmeli, masum insanların sadece renkleri ve ırkları nedeniyle soykırıma tabi tutulmalarına bir dur denilmelidir. Bu insanlık dışı hareketlerin önüne geçilmesinin tek yolu ise bu ideolojilere zemin oluÅŸturan fikirlerin geçersizliÄŸini ortaya koymaktır. Çünkü kiÅŸilerin, ya da küçük gruplaÅŸmaların önüne geçmekle bu gibi olayları durdumak mümkün deÄŸildir. Bu bataklık kurutulmadığı sürece aynı fikirler mutlaka tekrar tekrar hayat bulacaktır. Bu kaçınılmazdır. O nedenle faÅŸizmin fikri dayanağı olan Darwinist anlayışın modern bilimin bulguları ışığında çökertilmesi ırkçı hareketlerin de sonu olacaktır.


DİPNOTLAR

1. Charles Darwin, İnsanın TüreyiÅŸi, Ankara: Onur Yayınları, 7.b., Nisan 1995, ss.199-200
2. Burns, ÇaÄŸdaÅŸ Siyasal DüÅŸünceler 1850-1950, s.446; Allaeddin Åženel, Irk ve Irkçılık DüÅŸüncesi, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 1993, s.61
3. Aliyev İzzetbegoviç, DoÄŸu ve Batı Arasında İslam s. 97
4. Carl Cohen, Communism, Facism and Democracy, New York: Random House Publishing, 1967, s.408-409
5. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, cilt 1. New York, D. Appleton and Company, 1888. ss. 285-86 )
6. http://chefsseite.tsx.org/

 

 

 

2008-07-14 02:02:34

Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top